KAYSERİ ESNAF ve SANATKARLAR ODALARI BİRLİĞİ

Yönetim Kurulu Başkanı

Başkan

Güncel Haberler

Sitedeki Yeriniz : Ana Sayfa » Ahi Evran

Ahi Evran


Ahinin kurucusu olarak bilinen Ahi Evran’ın hayatını anlatmaya başlamadan önce bir hususa dikkat çekmek gerekir. Aynı yüzyıllarda yaşamış Türk büyükleri gibi, Ahi Evran’ın da menkıbevi bir şahsiyeti vardır. Menkıbelerde anlatılanlar, hayatın gerçeklerine uymaya bilir. Ancak, menkıbenin o şahsa inanan insanlar tarafından zenginleştiği ve yaşatıldığı unutulmamalıdır.

Asıl adı Mahmud Nureddin, takma adı Nimetullah olan Ahi Evran, 1236 yılında Horasan’da doğdu. Kösedağ savaşından sonra Moğol baskısı ile Anadolu’ya göç eden Oğuz Türk’leri arasında Ahi Evran’ın ailesi de vardı. Ailesi ile birlikte önce Konya’ya yerleşen Ahi Evran, oradan Deniz’li ve Kayseri’ye gitmiş ve daha sonra Kırşehir’e yerleşmiştir.

Fakir bir ailenin çocuğu olan Ahi Evran, önce bir demircinin yanında çalışmaya başladı. Ancak meslek hayatına demirci çırağı olarak başladığına ilişkin bilgiler net değildir. Daha sonra debbağlık (deri işlemeciliği) sanatına girerek bu meslekte müstesna bir kabiliyeti olduğunu göstermiş, çalışkanlığı ve kabiliyeti sayesinde iki yılda kalfalığa geçmiştir. Ahilik konusunda Ahi Mahmud’dan ders almıştır. Ahi Evran gerçekten Ahi Mahmud’dan ders almış mı dır? Yoksa Ahi Mahmud kendisimidir, kendi kendini yetiştiğine mi inanılmaktadır.çünkü liderlerin olağan üstü şahsiyetler olduğu kabul edilir. Bu şekilde bilinmektedir.
Ahi Evran usta olduktan sonra teşkilata Ahi Şeyhi olarak görev aldı. Kırşehir’de debbağlık mesleğini geliştirip yaygınlaştırdı. Daha sonra Ahi Baba’lığa yükseldi. 

Ahi Elvan esnafın denetlenmesine çok önem verirdi. Her fırsatta iş yerlerini gezer, yapılan işlerin temizliğini ve sağlamlığını kontrol ederdi. Ayakkabıcıları gezerken beğenmediği ayakkabıyı dama atardı. Bu olay halk arasında  “.... ustanın papucu dama atıldı. “ şeklinde anlatırlardı. Bu sözler o ustanın kalitesiz mal ürettiği anlamına gelirdi.

Hakkında birçok efsane bulunan Ahi Evran,  “Hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya, yarın ölecekmiş gibi ahrete çalış “ Hadis-i Şerif’ini kendine destur edinmişti.

Osmanlı devletinin kuruluşunda önemli rol oynayan, binlerce ahi yetiştiren Ahi Evran 1329’ da 93 yaşında vefat etmiştir.

Menkıbeler ve şerece nameler, Ahi Evran ve ahi birliklerinin yapısı hakkında önemli bilgiler ihtiva etmektedir. Bunlarla Ahi Evran, keramet sahibi büyük bir veli olarak karşımıza çıkmaktadır.

Bir gün Ahi Evran’ın çırak olarak çalıştığı dükkana topluca mal almak isteyen bir müşteri gelir. Ustası tüccara onun istediği kadar derinin bulunmadığını söyleyince, Ahi Evran itiraz eder ve depo olarak kullanılan bodrumda istenilen miktarda derinin mevcut olduğunu söyler bodruma inip  “Ya Allah “ diyerek yukarı atmaya başladığı deri sayısı binleri bulur. Hayretler içinde kalan ustası  “yeter oğlum “ ambardaki derilerde kaybolur. Bu olaya seyirci olan esnaf, Ahi Evran ve ustasını bitişikteki dükkanlardan deri çalmakla suçlayarak mahkemeye verirler. Kadı diğerlerini dinledikten sonra sıra Ahi Evran’a gelir ve Ahi Evran’da derilerin kendilerine ait olduğunu söyler. Kadı şahitlerin nerede olduğunu sorunca  “burada “der halbuki mahkemede kendi ve kadıdan başka kimse yoktur. Kadı   “hani oğul burada kimse yok “ dediğinde Ahi Evran boş sandalyeleri göstererek  “burada efendim “ der. Ve sandalyelere  “buyurun ya sandalyeler, kadıya ifade verin “ der. Boş sandalyeler el sürülmeden kendi halinde yürüyerek kadının huzuruna gelirler. Bunu gören kadı derilerin Ahi Evran’ın ustasına ait olduğunu hükmeder.

Ahmet Gülşehri,  “Keramet-i Ahi Evran “ adlı risalesinde onun bir keramet ehli olduğunu şöyle anlatır:
                   Dağı tutup yazıya sürer idi
                   Yani yürü dese yürür idi
                   Hızır ile yürür idi her gün bile
                   Komaz idi ki kim esne gark ola.
                   Ol ki sultan ile sahip sır durur
                   Deniz ile yazu ana bir durur... 

Şecerename’de anlatılan ejderha hikayesi, Ahi birliğin felsefesini ortaya koyması bakımından son derece önemlidir. Burada doğrudan doğruya Oğuz Kağan ve Dede Korkut hikayelerinin havasıyla karşılaşmaktayız. Şehir halkını korkuya saran ejderhayı yenebilecek bir kahraman çıkagelmiştir. Kendisinden yardım istenir ve daha sonra şaşkınlık belirten ifadelerden anlaşacağı üzere, kahramanın ejderhayla savaşması ve onu alt etmesi beklenmektedir. Onun düşmanla savaşma ve onu yenme biçimi gelenektekinden farklıdır. Ahi Evran ejderhanın üzerine kılıç yerine dua ile gitmekte, yüzünü yüzüne sürerek ona sevgi göstermekte ve bu yolla kendisine bağlamaktadır. Buradan da anlaşıldığı gibi Türk geleneği ile İslami değerlerin iç içe girerek yeni bir tavır doğmuş olmasıdır. Ahi Evran menkıbevi kişiliği ile eski bir sentezi sembolize etmektedir

Ahi Evran Zaviyesi

Site İçi Arama

Lifos Yazılım