AHİ TEŞKİLATININ KAYSERİ’DE YAPILANMASI
AHİ EVRAN’IN KAYSERİYE YERLEŞMESİ VE KAYSERİ’NİN DURUMU:
Şeyh Nasruddin-i Mahmud olarak bilinen Ahi Evran Horasan’dan 1200 yıllarında Anadolu’ya geldiğinde ilk olarak Kayseri’ye yerleştiği bilinmektedir. (1205) o zamanki külah-Duzlar mahallesi debbağlar çarşısı mescidi ile bitişik bir evde ikamet ettiği ve zaman zaman Erciyes dağı eteğindeki Battal Mescidi’nde ibadet ettiği rivayet edilmektedir. Ahi Evran'’n şu anda Kartal istikametinde Talas caddesi üzerinde, Kadı Burhaneddin türbesi ve mezarlığının karşısında yer alan “Ahi Evran zaviyesi (Esnaf ve Sanatkarlar Müzesi) “in de faaliyet sürdürdüğü bilinmektedir. O dönemden itibaren de dericilikle uğraşan Kayseri Ahileri, zaviyenin çok yakınında büyük bir dabakhanede (çarşıda) faaliyetlerini sürdürmüşlerdir. İleri ki konularda zaviye hakkında geniş bilgi vermeye çalışacağız.
Ahi Elvan daha sonra Konya’ya gittiğinde, kendisinden esinlenen Ahiler Kayseri’de faaliyetlerine devam etmişlerdir. Hatta 1243 yılında Anadolu yaklaşık 40 bin kişilik bir Moğol istilasına uğradığında, şehrin savunmasında büyük görev üstlenmişlerdir. Öyle ki, savaş ağırlıklı olarak sur içerisindeki o dönemin Debbağlar Çarşısı etrafında yoğunlaşmıştı. Ayrıca söz konusu esnafın bir kısmı Erciyes Dağı’nın eteğindeki Battal Mescid’i çevresinde pusu kurarak, kale etrafını muhafaza altına almış olan Moğol’lara karşı baskın yapmış ve 15 gün kadar şehrin korunmasında önemli görevler üstlenmiştir. Şehrin bu kadar kahramanca korunmasına karşılık, Kayseri’nin Ermeni asıllı muhafızı (iğdiş-Başısı) Hajukoğlu Hüsam’ın Moğol ordusuyla gizlice anlaşması (ihaneti) üzerine, Moğol’lar şehre girmişler ve her yerde yaptıklarını burada da tekrar etmişlerdir; Ahiler dahil bir çok insanı katletmişler, şehri yakıp yıkmışlardır. Ahi Evran’ın kendisi o tarihlerde Konya’da hapiste olduğu için, bu katliamdan kurtulmuştur.
Daha önceki islam toplumlarında, yine esnaf arasında yaygın olan fütüvvet anlayışından hayli esinlendiği iddia edilen Ahilik teşkilatı, Türklerin kendilerine has yiğitlilik cömertlik ve kahramanlık ilkelerini de özümseyerek, kalkın her yönden gelişmesine katkıda bulunmuştur, denilebilir. Zaten Ahi teşkilatına ilk girene “yiğit “veya “çırak “adı veriliyor, daha sonra “Ahilik “kazanılıyor (fütüvvet kelimesinin Arapça kökü feta kelimesinden geliyor, bunun anlamı: genç adam demektir).
Bu durum da Ahilerin sadece sosyal, ekonomik kalkınmasında ve iş kollarının gelişmesine vesile olarak iş gücünün vasıf düzeyinin, üretiminin artırılmasını sağlamakla kalmamışlardır.
Aynı zamanda savaş halinde de yörenin savunmasında bizzat görev almışlar, halkla her bakımdan birlikte olabilmişlerdir.
AHİLİĞİN KAYSERİ’DE KURULUP GELİŞMESİNİN NEDENİ:
O dönemde Kayseri’de, Ahilik anlayışına hizmet edecek bir sanayi sitesinin kurulduğu belirtilmektedir.(şimdiki “küçük sanayi sitelerine “ benzer bir yapıda olduğu tahmin edilmektedir). Hata bundan başka Kayseri’de dericiler, külah-duzlar, bakırcılar, dokuma ve örgücüler çarşıların da faaliyette olduğu ve buralarda üretilen halı ve kilimlerin İstanbul ve diğer Rum şehirlerine ihraç edildiği belirtilmektedir.
Bu çarşıda faaliyet gösteren esnaf, üç ana gurupta toplanıyordu.
• İmalatcılar: dericiler, demirciler bakırcılar, manifaturacılar, tuzcular, terziler, boyacılar,uncular, vs.
• Tüccarlar: mal alıp satan esnaflar.
• Avcılar ve köylüler: avcıların avladıkları ve av hayvanları ile köylülerin ürettikleri bitkisel ve hayvansal ürünleri satanlar.
Ahi Evran’ın neden ilk olarak Kayseri’ye yerleştiği ve Ahiliğin neden Kayseri’den başladığı ile ilgili önümüze beş önemli neden vardır. Bu nedenler sırasıyla şunardır:
• Bunlardan birincisi, Kayseri’nin tarihte bir çok uygarlığa merkez görevi üstlenmesinin yanında, Anadolu Selçukluları devletine başşehirlik yapmış olması gibi önemli bir nedene sahip olmasıdır.
• İkinci neden ise Kayseri’nin önemli bir ilim ve sanat merkezi olmasıdır. Kayseri bu yüzden öteden beri “Makarr-ı Ulema “(alimlerin beşiği) ve “ Dar’ül Feth “(fetihler yurdu) olarak ün yapmıştır. Nitekim, Anadolu’da ilk ilmi eserlerin bir çoğu Kayseri’de yazılmıştır. Zira, “Keşfü’l Akabi “ adlı eserin yazarı İbnü’l Kemal İlyas b. Ahmed ile devrinnin ünlü tıp, astronomi ve dil bilginlerinden Tiflis’li Hubeyş b. İbrahim Kayseri’de yaşamışlardır.
Yine ilk tıp fakültesi olan Şifaiye-Gıyasiye Medreseleri (H.602,M.1205) ile Hunat Hatun Külliyesi ve Sahabiye Medreselerinde tıp, ilahiyat, edebiyat ve hukuk ilimleri okutulmuştur. Bunlardan başka, Kayseri’de yetişmiş ve burada hizmet vermiş ilim ve hikmet ehli kişiler arasında Kadı Burhaneddin, Şeyh Hamid-i Veli (Somuncu Baba), Şeyh İbrahim Tennuri, Davut el-Kayseri, Mevlevi Şeyhi Ahmet Remzi dede ile daha sonraları Reis-ül Küttap Mehmet Reşit efendi, Kaptan-ı Derya Ahmet Paşa ve şehit Miralay Nazım bey gibi seçkin devlet adamları sayılabilir.
• Üçüncü neden, yol şebekesi bakımından Kayseri’nin önemli bir merkez olmasıdır. Yaklaşık 4000 yıllık yerleşim yeri olduğu sanılan Kayseri, (M.Ö. 2000’den bu yana) tarihin hemen tüm uygarlık döneminde ev sahipliği yaptığı, ulaşım ağı acısından önemli bir kavşak noktası olduğu bilinmektedir. Bu durum,
Kayseri’ye hemen her dönemde önemli bir ticari merkez olma özelliği kazandırmıştır. Böylece uluslar arası bir yol ve ticaret avantajını bünyesinde barındıran şehir, diğer uygarlıklarında merkezi olmuştur. Nitekim Kaniş Karum’un Sarımsaklı Ovası’nda önemli bir ticaret merkezi olduğu dönemde Asur’lu tüccarlar, Kayseri ve çevresinin geniş yol imkanlarını kullanarak Anadolu’nun ticari hayatına canlılık getirmişlerdir.
• Dördüncü neden ise, Kayseri’nin o dönemde büyük bir ticaret merkezi konumunda olmasıdır. Kayseri öteden beri coğrafi olarak ikliminin sert toprağının tarıma fazla elverişli olmamasından dolayı, tarıma fazla ağırlık verememiştir. Buna ilave olarak uluslar arası yolların buradan geçmesi de, Kayseri’ye asırlar boyu çok kültürlü bir şehir ve önemli bir ticaret merkezi olma özelliğini sağlamıştır. Ticaret merkezinin Kayseri’de olmasının nedeni ise insanının kendine güveni ve yüksek ekonomik cesaretidir. Bunun kaynağı da, elbette ürettikleri ve sattıkları malların ülkelerin malları ile rekabet edebilir niteliklerde sahip olmasındandır.
• Besinci nedende, yukarıda sayılanlara bağlı olarak şehrin önemli bir kültür merkezisi olmasıdır. Şehir, kuzeyden güneye, batıdan doğuya hemen tüm medeniyetlerin kesiştiği bir yerde bulunmaktadır. Kayseri yüzyıllar boyunca çok değişik memleketlere ev sahipliği yapmıştır. Tarihçilerin verdiği bilgilere göre, şehrin 6000 yıllık bir geçmişe sahip olduğu sanılmaktadır. Nitekim, şu anda ilin sahip olduğu tarihi değerde bunun en önemli kanıtıdır. Bu anlamda il çok zengin bir medeniyet tarihi birikimine sahiptir. İl sınırları içerisine hala canlı olarak yaşayan medreseler, camiler, kiliseler, hamamlar kümbetler, tekke ve zaviyeler vs. çok değişik medeniyetlere ait kültür birikiminin yaşayan abideleridir.